|
MAHİR ÇAYAN
Mahir Çayan, 15 Mart 1946’da Samsun’da doğar. Ailesinin kökeni Amasya’nın Gümüş bucağında eski adı Çayanoğlu Kışlağı, şimdiki adı Yeniköy olan yerleşim bölgesine uzanır. Adı, 16 yaşında ölen oğlunun anısına dedesi Hacı Mustafa Ağa tarafından konulur. Babası devlet memuru olan Mahir, ailesi önce Ankara’ya, sonra İstanbul’a göç etmesinden dolayı ilk öğrenimini Üsküdar Halil Güçlü İlkokulu’nda görür, ortaokulu Paşakapısı Ortaokulu’nda okur. Mahir, 1963 yılında Haydarpaşa Lisesi’ni bitirir, aynı yıl girdiği sınavlarda İstanbul Üniversitesi Hukuk ve Tıp fakültelerini kazanır. Ailesinin isteğiyle önce Tıp Fakültesi’ne girer, ancak daha sonra amcasının isteğiyle kaydını silerek Hukuk Fakültesi’ne girer. 1964’te yeniden üniversite sınavlarına girerek Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni yedek listeden kazanır.
Devrimci düşüncelerle üniversitede tanışan Mahir, Ankara’da okuduğu dönemde Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Fikir Kulüpleri Federasyonu’na (FKF) bağlı olan SBF Fikir Kulübü’ne girer. 1966’da SBF Fikir Kulübü Başkanlığı’na seçilir. 1967’de, daha önce tanıştığı Fen Fakültesi Öğrenci Birliği Başkanı Gülten Savaşçı’nın daveti üzerine kısa bir süreliğine Fransa’ya gider, buradaki sosyalist hareketlerin genel seyri ve içinde bulundukları tartışmaları izler. Türkiye’ye döndükten sonra kendini antiemperyalist gösterilerin içinde bulur, 1968’deki “6’ıncı filo” eylemlerine İzmir’de katılır ve gözaltına alınır.
Mahir Çayan, sol içinde önemli tartışmaların yürütüldüğü bu dönemde genç yaşına rağmen her fırsatta görüşlerini dile getirir, kendine güveni ile dikkatleri üzerine çeker. Sürekli okuyan, üniversite kampüsünde elinde hep kitabı olan Mahir, üç sayı yayımlanan “Çıkış” adında bir dergi çıkarır. TİP ve FKF içinde başlayan tartışmalarda Milli Demokratik Devrim (MDD) görüşünü benimser. Bu tartışma sürecinde TİP adına Zonguldak’da ve Karadeniz Ereğlisi’nde çalışmalarda bulunur. O dönemde TİP milletvekili olan Sadun Aren ile TİP Senatörü Fatma İşmen buraya gelip, partililerle görüşmeler gerçekleştirirler. Aren ile İşmen’in devrim stratejisi konusunda farklı düşündüğünü gören Mahir, bu konudaki görüşlerini “Aren Oportünizminin Niteliği” başlıklı yazıyla Türk Solu dergisinde yayınlar. İdeolojik çalışmalarını yoğunlaştırır, Kenan Somer’in Emek dergisinde yayınlanan “Devlet, Devrim ve Lenin” ve “Devrim Nasıl Tanımlanmalı” başlıklı yazılarına Türk Solu’nda “Revizyonizmin Keskin Kokusu 1” ve “Revizyonizmin Keskin Kokusu 2” adlı yazılarıyla cevap verir.
9-10 Ekim 1969’da düzenlenen FKF kurultayı ile Türkiye sosyalist hareketinin seyri değişir. FKF’nin adını Devrimci Gençlik Federasyonu (Dev-Genç) olarak değiştirdiği toplantıda hazırladığı uzun bir yazıyı okuyan Mahir, dikkatleri bir kez daha üzerine çeker. Bir yıl sonra Gülten Savaşçı ile evlenir. 17-18 Ekim 1970’te Dev-Genç’in son genel kurul toplantısı yapılır. Burada konuşan Mahir, Mihri Belli ile ayrılıkların üstüne gider. THKP’nin yayın organı sayılan Kurtuluş’un Ocak 1971’deki sayısında yayımlanan ve Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Ertuğrul Kürkçü ile Münir Ramazan Aktolga imzasını taşıyan “Aydınlık Sosyalist Dergi’ye Açık Mektup” MDD çizgisinden kopuş sürecini noktalar. Açık mektup makalesinde, yeni bir çizginin belirginleştiği gözler önüne serilir. Baskılar ve olumsuz genel gelişmeler nedeniyle sol içindeki eleştirilerin ertelenmesi gerektiği yönündeki görüşe yanıt veren Mahir, TİP’teki “milliyetçilik ve revizyonizm”i sert şekilde eleştirir. Mahir bu yazısında, Kürt sorununa bakış açısını da ifade eder: “Mihri Belli’ye göre, Türkiye’deki milli meselenin her zaman ve her şart altında tek bir çözüm yolu vardır; Kürt emekçi halkının çıkarlarıyla bağdaşan tek formül vardır; o da, meseleyi şartlar ne olursa olsun, misak-ı milli sınırları içinde ele almak gerekir. Oysa bu görüş, temelden yalnış ve anti sosyalist bir görüştür. Bilindiği gibi, devrimci proletarya milli meseleyi ulusların kendi kaderini tayin hakkının ışığı altında ele alır. Biz, ulusların kendi kaderini tayin hakkının ışığı altında diyoruz ki: ‘Her şart altında, her zaman meseleyi misak-ı milli sınırları içinde ele almak gerekir veya Kürt emekçi halkının çıkarıyla bağdaşan tek çözüm yolu ayrılma hakkının kullanılmasıdır’ diyen görüşler yanlıştır. Bu görüşlerin sahipleri, her iki tarafın burjuva ve küçük burjuva milliyetçi unsurlarıdır. Oysa, devrimci proletarya, meseleyi diyalektik bir tarzda ele alır. Yani, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkının öngördüğü ayrılma, özerklik, federasyon vs. çözüm yollarının hangi şartlar altında ve ne zaman geçerli olabileceğini açıkça ortaya koyar.”
29-30 Ekim 1971’de Ankara’da yapılan TİP Genel Kurul toplantısına katılmaz, bunun yerine TİP çevresinden ve kendi çalışma çevresinden öğrenci ve işçilerle birlikte bir toplantı örgütler. “Proleter Devrimcilerin Sohbet Toplantısı” denilen bu toplantıdan sonra Mihri Belli ve grubu ile olan anlaşmazlık kopma noktasına gelir. Bu sırada birlikte hareket ettiği arkadaşlarıyla Türkiye Halk Kurtuluş Partisi’nin (THKP) kuruluş çalışmalarını da yürüten Mahir, örgütün genel komitesi tarafından Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan Aktolga ile birlikte Merkez Komitesi’ne getirilir. Komite içinde yapılan görev bölüşümü sonucunda THKP’nin siyasal ve ideolojik görüşlerinin biçimlenmesinden sorumlu olur. Bu konuda Kurtuluş dergisinde yazılar yazar. “Yayın Politikamız” ve “Devrimde Sınıfların Mevzilenmesi” başlıklı yazılarda partinin devrim anlayışını formüle eder. Kurtuluş’un 12 Mart muhtırasından sonra yayınlanan, 15 Mart 1971 tarihli sayısında yayınlanan “Devrimde Sınıfların Mevzilenmesi” makalesinde ideolojik önderlik, kırların esas alındığı Türkiye’ye has bir halk savaşı anlayışı ve politik askeri liderliğin birliği ilkeleri ele alınır. Daha sonra bu görüşlerini “Kesintisiz Devrim I-II-III” adlı broşürde daha açıklayıcı bir biçime sokarak, kesinleştirir. Bu broşürler ideolojik önder konumundaki Mahir’in en önemli teorik çalışmaları. İlk bölümü 1971 yılının Nisan ayında, ikinci ve üçüncü bölümü de 1972’nin Ocak-Şubat aylarında illegal broşürler olarak yayınlanır.
Şehir gerillası modelini benimseyen Mahir, 12 Şubat 1971’de Ankara’da Ziraat Bankası Küçükesat Şubesi soygununa katılır. Ardından arkadaşları ile İstanbul’a gider ve örgütün eylemlerine burada devam edilmesi için hazırlıklar yürütür. 15 Mart 1971’de Türk Ticaret Bankası Erenköy Şubesi soygununa katılır. 4 Nisan’da da arkadaşları ile birlikte işverenler Mete Has ve Talip Aksoy’u kaçırır ve 400 bin Liralık fidye alırlar. Bu arada M.Ramazan Aktolga ile beraber THKP tüzüğünü hazırlar, “İhtilalin Yolu” başlıklı parti bildirisini kaleme alır. 17 Mayıs’ta İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Ephrahim Elrom’un kaçırılması eylemini Ulaş Bardakçı ve Hüseyin Cevahir ile birlikte gerçekleştirir. 29 Mayıs’ta da Hüseyin Cevahir ile birlikte kaldıkları evden kaçıp, Maltepe’de sığındıkları bir başka evde Sibel Erkan isimli bir kız çocuğunu esir alır. Polis ve askerler tarafından kuşatılan Mahir ve Hüseyin’e 1 Mayıs’ta ateş açılması sonucu çıkan çatışmanın ardından Cevahir katledilir, Mahir ise yaralı ele geçirilir. Dışarıda doğru dürüst yönetici kadro kalmaz, var olanlar da Mahir’in çizgisinin yanlış olduğunu söyleyip, örgütü “sağ” bir çizgiye çekmeye çalışırlar. Mahir bir süre hastanede yatıktan sonra, hakkında 146’ıncı maddeden dava açılır. Duruşmasının savunma aşamasında 29 Kasım 1971’de Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin, Ulaş Bardakçı ve Ömer Ayna ile birlikte Kartal’daki Maltepe Askeri Cezaevi’nden firar eder. Bir süre İstanbul’da kalan Mahir, bu süre zarfında örgüt içinde başgösteren anlaşmazlığı tarışmak üzere 12 Aralık 1971’de Yusuf Küpeli ve Münir R.Aktolga ile görüşür. Ancak bu görüşmeden sonuç çıkmaz ve içeride oldukları süre içinde partinin stratejisini terk ettikleri nedeniyle Küpeli ile Aktolga’nın partiden ihraç edilmelerini ister. Genel Komite’deki diğer üyeler Mahir’in bu talebini onaylar.
Bu arada Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamları gündeme gelir. Askeri mahkemeler tarafından infaz kararı alınır ve mecliste Demirel’in ve AP’nin oylarıyla idamın onaylanacağına kesin gözle bakılır. Mahir Çayan o süreçte önemli bir karar vermek zorunda kalır. Ya idamlara karşı bir şey yapmayacak ve örgütün yeniden ayağa kalkmasını sağlamaya çalışacak ya da idamı engellemek için bir eyleme girişecektir. Moral bir güçle Türkiye devriminin yeniden ayağa kalkabileceğini düşünen Mahir, 26 Mart 1972’de yoldaşlarıyla Ünye’de bulunan radar üssünde görevli iki İngiliz ve bir Kanadalı teknisyeni kaçırır. Ancak eylemciler Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyüne ulaştıklarında, köy muhtarı tarafından ihbar edilirler. 30 Mart 1972 günü saat 14:00 sıralarında ağır silahlarla donatılmış çok sayıda komando, özel birlik ve polislerden oluşan devlet güçleriyle çıkan çatışmada yoldaşları Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna ile birlikte öldürülür. Eylemden sadece Ertuğrul Kürkçü sağ kalır. Mahir Çayan’ın bu eylem sırasında, kendisiyle megafonla konuşan MİT’çi Hiram Abas’a “Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” dediği bilinir.
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
|